top of page
Die Schüler der Lupe

Sessizce Yaklaşan Saf Görünümlü Canavar

İrem Günbey



Türkiye kadınlara değer veren ve bu bakımdan yenilikçi, eşitlikçi bir ülke olarak kurulmuş olsa da günümüzde bu süreç gitgide gerilemektedir. Bu gerilemeye sebep olan en büyük unsurlardan biri ise namus kavramıdır. Namusun sözlük anlamı her ne kadar doğruluk, dürüstlük ve ahlaklılık olsa da bu sözcük artık bir bahaneye dönüşmüştür.

Namus ahlak ile eşleştirilir ve toplumun ahlak yargılarına denk getirtilir. Ancak kişiden kişiye değişebilen bu yargılar toplumun algılarını neden etkilesin ki? Ahlaklı olmak demek iyi, erdemli ve dürüst bir insan olmaksa bir kadının giydiği şey neden kadının elinden erdemini alsın ki? Aslında namus aile içi şiddettin engellenmesi ve ailenin onurunun korunması için kullanılsa da kötüye kullanılması durumunda kadınların özgürlüklerini ve haklarını kısıtlayan bir araca dönüşebilir.

Namus, Türk toplumunda aile içi ve toplumsal ilişkilerde önemli bir rol oynar. Türkiye’de kadınlar genellikle durumları bakımından namuslu ya da namussuz olarak ikiye ayrılır ve buna göre yargılanırlar. Tabi bu ayrıma sebep olan çeşitli faktörler vardır. Örneğin bir kadın boşanmışsa, bir kadın birden fazla erkekle ilişkiye girdiyse, bir kadın gece sokakta yalnız başına dolaşıyorsa ve hatta dekolteli bir elbise ile toplum içine çıkmışsa bu kadın namussuz olarak adlandırılır. Bir insanın temel haklarından olan yaşamak bu gibi yargılar ile birlikte dar bir alana indirgenir. Kadın çünkü artık yalnızca kanunlar üzerinden yargılanan bir birey olmaktan çıkmış ve değer yargıları bakımından toplum tarafından da dışlanmıştır.

Türkiye’de kadınların özgürlüğü, bağımsızlığı, eşitliği ve kadına karşı şiddet ile savaşan İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girmemesine rağmen gözden bile geçirilmeden kaldırılmıştır. Garip olan şudur ki toplumun neredeyse yarısı bu kararı doğru bulmaktadır. Çünkü ataerkilliğin egemen olduğu Türk toplumunda bu değerler normal kabul edilir. Onlara göre bir kadın zaten eşit konumda görülmemeli, kendine denilenleri yerine getirmelidir. Önce kendine bir aile kurmalı, evlenmeden ilişkiye girmemeli, evlendiğinde gerdek gecesinde erkeğini eğlendirmeli, daha sonrasında çocuk doğurmalı, bu çocuklardan en az biri erkek olmalı ki nesil devam edebilsin, onları beslemeli, büyütmeli ve tüm bunları yaparken evin işleriyle ve kocasının yargılayıcı sözleri-bakışları ile ilgilenmeli. Toplum ve namus anlayışı kadının mutlaka evlenmesi gerektiğini öngörür, çünkü kendine bir erkek bulmadan o kadın yarımdır ve toplum onu kolaylıkla kontrol edemez. Bu durumda kadının geceleri nerede kaldığını, nerelere gittiğini, kimlerle takıldığını ve ne yaptığını bilemez.


Namus bakımından eksik olarak adlandırılan kadınlar toplum tarafından hor görülür ve genellikle küçümseyici ve tiksinir bakışlar ile ötekileştirilirler. Buna bir erkek perspektifinden bakmak gerekirse erkek birey kendini savunmaya açıktır ve kadının yaparken çekindiği şeyleri kolaylıkla yerine getirebilir. Bir örnek, bir barda içki içen bir kadının yanına gelen ve ona bir şeyler ısmarlamak isteyen erkek centilmendir, düşüncelidir ve yardımseverdir. Ancak roller değiştiği ve bu jesti yapmak isteyen bir kadın olduğu zaman o kadının amacı farklıdır, kötü düşünceler onun aklını çelmiştir, o kadın artık namussuzdur.

Namus kavramı maalesef ki çoğu zaman sözlü ya da psikolojik baskı ile kalmayıp şiddete de dönüşebilmektedir. Aile içi şiddeti önlemek ve onuru korumak için kullanılan namus, ironik bir şekilde aile içi şiddete yol açabilir. Kadının kocasını aldatması ya da başka erkekler ile görülmesi, onuru zedeleme olarak gerekçelendirilip aile içi şiddette yol açabilir. Böyle durumlarda genelde şiddeti uygulayanın erkek tarafı olmasına rağmen kadın tarafı suçlu bulunur çünkü “aranmıştır, kendi istemiştir”.

Bu zedeleyici ve gerici değer yargılarını aşmak ya da etkisini azaltmak için yapılabilecek çeşitli şeylerden bahsedebiliriz. Öncelikle en önemli yapı taşlarından biri olan eğitimden bahsetmek gerekir. Hem kişisel hem de okullarda verilen toplumsal eğitim ile namus kavramının doğru kullanımına ve kadın özgürlüklerine dair farkındalığın arttırılması sağlanabilir. Eğitim düzeyinin artması ve okur-yazar, bilinçli kadınların artması da etkili bir rol oynar. İzlenebilecek bir başka yol ise kanunlardan ve yasal düzenlemelerden geçer. Örnek olarak kadınların bekaretlerinin korunmasını zorunlu kılan düzenlemeler kaldırılabilir ya da kadınların çalışma hayatlarında eşitlik sağlayan ve kadınların siyasi temelini arttıran yasal düzenlemeler yapılabilir. Aile içi iletişimi güçlendirmeye yönelik düzenlemeler veya programlar ile de hem psikolojik hem de fiziksel şiddetin önüne geçilebilir.

Bütün bunları göz önünde bulundurarak söyleyebiliriz ki Türk toplumunda namus kavramı asıl kullanım amacının dışında kullanılmaktadır. Masum görünen bu kavram toplumda çeşitli sorunlara, adaletsizliklere ve şiddete yol açabilmektedir. Ataerkil egemen toplumda yazılı olmayan ancak kendini derinlemesine hissettiren ve cinsiyetlere yüklenmiş roller işte bu şekilde namus kavramıyla açıklanmaya çalışılır. Türkiye’yi geriye sürükleyen bu kavramın yanlış kullanımından kurtulmak ve toplumsal bilinçlenmeyi arttırmak çok önemlidir.


7 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page