top of page

Sürdürülebilir Enerjinin Gelecekteki Rolü: Yeşil Kaynaklara Geçiş

Die Schüler der Lupe

Arda Acıoğlu


Fosil yakıtların pek de yavaş sayılamayacak bir hızla tükenmesi, tükenirken bile çevreye inanılmaz derecede zarar vermesi ve bunun bir sonucu olarak iklim değişikliğinin Dünya’nın üzerindeki etkisinin hiç olmadığı kadar yüksek olması insanlığın yeşil, sürdürülebilir enerji kaynaklarına talebini arttırmıştır. Bu yazıda insanlığın geleceğinde kuşkusuz çok önemli bir yer oynayacak sürdürülebilir enerji kaynakları ve bu kaynakların aktif olarak kullanıldığı olası bir gelecekteki iyi ve kötü yanları incelenmiştir.


Sürdürülebilir enerjiyi incelerken en doğru yaklaşım kaynakları ayırıp ayrı ayrı incelemektir. Bu yazıda 4 farklı kaynağı inceleyeceğiz: Güneş enerjisi, Rüzgar enerjisi, Biyokütle enerjisi ve Jeotermal enerji. 


‘Bahsedilen kaynaklardan bazılarının görselleri’


Bu 4 kaynağı incelemeye bir karşılaştırma yaparak başlamak istiyorum, böylece bu kaynakların insanlığın geleceğindeki olası etkilerini daha iyi aktarabilirim. Güneş enerjisi, Rüzgar enerjisi, Biyokütle enerjisi ve Jeotermal enerji kaynakları arasında çok büyük olmasa da bir erişilebilirlik, çevresel etki ve güç kapasitesi açısından farklar vardır:


Erişilebilirlik karşılaştırması: Bu kaynaklar arasındaki en erişilebilir kaynak olan güneş enerjisi hemen hemen her yerden erişilebilir. Nereden erişildiğine bağlı olarak performansı düşüp artmasına rağmen dünya üzerindeki kutuplar dışında her yerden günde yaklaşık 12 saat boyunca erişilebilir durumdadır. 2. en erişilebilir olan kaynak ise rüzgar enerjisidir. Rüzgar enerjisinden elektrik üretimi için gerekli olan rüzgar türbinleri boyutları ve ağırlıkları sebebiyle sadece belirli yerlere (dağların rüzgarlı kısımları, kıyı bölgeleri, açık denizler gibi.) kurulabilir. Bu kısıtlamaya rağmen jeotermal enerji ve biyokütle enerjisinden çok daha erişilebilir durumdadır. Jeotermal enerji erişilebilirlik açısından rüzgar enerjisine benzerdir, sadece yeraltı sıcak su kaynaklarının uygun olduğu (genelde) volkanik bölgelere kurulabilir, aşağıdaki ekte ülkemizin jeotermal kaynaklar haritasını görebilirsiniz. Biyokütle enerjisi ise bu kategoride değerlendirme dışı çünkü tesisin kurulma yeri olarak herhangi bir sınırlandırma yok, çünkü enerji üretimi tesisin yerine değil bio atıklara bağlı.



Çevresel Etki Karşılaştırması: Güneş ve rüzgar enerjisi bu listedeki doğaya zararı gerçekten sıfıra yakın olan tek kaynaklardır. Tamamen sıfır yerine sıfıra yakın olmasının nedeni ise enerjiyi üretirken kullanılan aygıtların, yani güneş panelleri ve rüzgar türbinlerinin üretimi sırasında verilen zarardır. Biyokütle enerjisi yaygınca bilindiği üzere biyolojik atıkların yakılması ile elde edilir. Gerekli kontroller yapılmadığı takdirde bu yanmanın sonucu atmosfere zarar verilebilir. Jeotermal enerjinin aşırı kullanımı ise yeraltı sıcak su kaynaklarının kirlenmesi veya soğuması gibi çeşitli sorunlara neden olabilir.


Bu koşullar göz önüne alındığında incelediğimiz sürdürülebilir enerji kaynaklarından doğaya en az zararı olan kaynağın güneş enerjisi olduğu çıkarılabilir. Güneş enerjisinin rüzgar enerjisinden daha az zararlı sayılmasının ana nedeni solar panel üretmenin rüzgar türbini üretmekten karbon ayakizi, su ve alan kullanımı olarak daha çevre dostu olmasıdır. İkinci en az zararlı rüzgar enerjisi, üçüncü en az zararlı jeotermal enerji, ve aslında çevreye olan zararı günümüzün en yaygın yöntemlerinden biri olan kömür enerjisi ile karşılaştırıldığında hiçbir şey olmasına rağmen listedeki en az çevre dostu olan sürdürülebilir enerji kaynağı biyokütle enerjisidir.


‘Biyokütle enerjisi santrali’


Güç Kapasitesi ve Süreklilik Karşılaştırması: Güneş ve rüzgar enerjisi bu kategoride oldukça benzer durumdadırlar. Güneş enerjisi, günlük ve mevsimsel değişimlere bağlıdır. Gündüzleri en yüksek verimde çalışırken, gece veya bulutlu günlerde üretim verimliliği düşer. Rüzgar enerjisi ise benzer bir şekilde günün şartlarına bağlıdır, yani o gün hakim olan rüzgarın şiddeti ve yönüne bağlı olarak üretim verimliliği değişir. Biyokütle enerjisi ise sürekli olarak üretilebilen organik maddelerden yararlandığı için süreklilik sağlar. Ancak, biyomaddelerin elde edilebildiği miktara bağlı olarak üretilen enerji miktarı değişebilir. Jeotermal enerji, kaynak olarak yer altındaki sıcak su kaynaklarını kullandığı için istikrarlı bir kaynaktır. Bu nedenle, enerji üretiminde süreklilik sağlar. Enerji kaynağı yeraltı suları olduğu için mevsim şartlarından etkilenmez ve aşırı kullanıma bağlı bir hasar görmediği sürece üretilen enerji seviyesi büyük miktarlarda değişmez.


Yeşil Enerjinin Geleceği: Peki bu kaynakların kategorilerdeki performansı onların gelecekteki rolünü nasıl etkileyecek? Detaylı bakarak anlaşılabilir ki bu yazıdaki bütün karşılaştırma sonuçları aslında bu kaynakların gelecekteki rolünü tahmin etmekte kullanılabilir. Erişilebilirlik kategorisi bu kaynakların gelecekte gelişmemiş veya gelişmekte olan ülkeler tarafından kullanılma olasılığını etkiler, çevresel etki kategorisi bu kaynakların iklim değişikliği karşıtı kaynaklar (doğa-dostu olarak da bilinir) arasına girip giremeyeceğini belirlemekte kullanılabilir. Bu gruba girebilen kaynaklar hiç şüphesizdir ki gelecekte kullanılan ana enerji kaynaklarından olacaklardır. Ve son kategori olan güç kapasitesi ve süreklilik ise kaynakların insanlığa hep stabil ve güçlü bir enerji sağlaması açısından önemlidir. Yatırımcılar hangi kaynağa para yatıracaklarını seçerken doğal olarak daha stabil ve güçlü olanı tercih edeceklerdir.


Bu nedenlerden dolayı incelenen bütün kaynakların gelecekte önemli bir yeri olacağı, ancak en önemlilerinin güneş ve rüzgar enerjisi olacağı anlaşılabilir. En doğa dostu ve en erişilebilir olan bu kaynaklar en stabil veya en güçlü olmasalar da diğer kaynaklardan ucuzluğu ve gereken personel miktarı ile ayrılır. Güneş ve rüzgar enerjisi üretmek de tabiki eforsuz, kolay bir iş değildir ancak jeotermal ve biyokütle enerjisinin aksine her gün bakım yapılması, sürekli izlenmesi de gerekmez. Bu durum da güneş ve rüzgar enerjisini en az para ve efor gerektiren ancak ortalama üstü verim veren kaynaklar  yapar. Bu nedenlerden dolayı açıkça bellidir ki güneş ve rüzgar enerjisi insanlığın geleceğinde önemli bir rol oynayacaktır.


Ancak tabii ki bu iki enerji türünün de kendi sınırlamaları var. Örneğin rüzgar türbinlerinin koyulabilecekleri yer dünya üzerinde sınırlı, veya güneş panellerinden alınan verim, yani panellerin üstlerine gelen ışınların ne kadarını enerjiye çevirebildikleri, son 20-25 yılda çok hızlı artmış olsa da, bu artış artık yavaşlamış durumda. Bir gün eğer daha fazla artamaz, yani potansiyelinin tamamına erişmiş bir noktaya (bu sınıra Shockley-Quiesser teorik sınırı denir ve hesaplamalara göre olabilecek maksimum güneş hücresi verimliliği %33 tür. Günümüzde güncel olarak kullanılan güneş panelleri ise %20 ila %25 arası güneş hücresi verimliliğine sahiptirler) gelirse ve bu nokta umulduğu kadar yüksek değilse bütün endüstri terk edilme noktasına kadar gelebilir.



Görsel Kaynakçası:


Bilgi Kaynakçası:


8 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


Yazı: Blog2_Post

Die Schülerzeitung der IELEV Özel Lisesi

©2020. Tüm hakları saklıdır. IELEV Okulları. Die Lupe Magnifier.

bottom of page