Damla Kanbur

Sabahleyin heyecanla beklediği bir haberi almak için evden aceleyle çıkmıştı, yüzünden yataktan yeni kalktığı belli oluyordu. Karısı ise uyanamamış gözlerle duvarı izliyordu. Garip, sessiz bir çabuklukla hazırlanıp kapıyı kapattı. Hemen üstünü başını yokladı ve hızlıca merdivenlerden indi. Apartmanın kapısına geldiğinde derin bir nefes aldı ancak rahatça veremeden yürümeye başladı. Her adımda yeni bir hissiyat vardı sokakta. Alışılmadık bütün kokular, önceden görülmeyen manzaralar vardı. Bir an duraksadı, göz ucuyla sağına ve soluna bakmaya başladı. "Bu insanlar da nerede!" dedi içinden. Çok şaşırmamıştı ama birkaç gündür sokağın bu halde olmadığını biliyordu. İçindeki bu sitem dolu soruyu cevaplayamadığı için önüne baktı ve tekrardan hız kazandı. Bir yandan merak ettiği habere ulaşmaya çok az kalmıştı, bir yandan geriye dönüp sokaktaki insanlara ne olduğunu merak ediyordu. Bu çıkmaza kapılmak üzereyken biriyle çarpıştı. Kendisinden çok minik, çok tatlı bir oğlanla…
Çocuk yukarıya baktı: "Bey Amca özür dilerim, çok acelem var. Annem beni komşuya yolladı." dedi. Bizim Adam: "Sorun değil oğlum. Yalnız bir sorum olacaktı, bu sokak neden böyle boş bugün bilir misin?" Çocuk: "Dün akşamdan bakkalcı Cemil Amca ile diğer herkes memlekete gitti, düğün mü ne varmış. Hadi benim çok acelem var Bey Amca." deyip tekrardan heyecanla koşmaya başladı. Koşarken arada sırada bizim adama bakıyordu, ona aşina olmadığı belliydi. Adam olayı daha iyi kavrayınca içi rahatladı.
Biraz yürüdükten sonra postanenin o büyük, ihtişamlı kapısı göründü. Bizim adam bir hızla kapıyı açtı ve süratle danışmanlığa yöneldi: "Merhaba, günaydın. Benim bir postam olacaktı; Arif Yaman adına, posta numaram 314."
Danışman kadın: "Size de günaydın beyefendi, hemen bakıyorum. Ben bakarken şuradaki koltuklara oturabilirsiniz." Teşekkür edip arkasını döndü. Döndükten hemen sonra, ilk girdiğinde farkında olmadığı bu kalabalığı görünce şaşırdı. Her yerde telgraflar çekiliyor, mektuplar sayılıyor ve sabırlı bir şekilde bekleyen bir grup insan görülüyordu. Boş bir koltuk bulunca oturdu, bir hışımla hareket eden insanları izlemeye başladı. Kısa bir süre sonra güler yüzlü danışman kadın bizim adamı çağırdı. Bir hışımla kalkan Arif, sonunda postasını almıştı. Eve dönüş yolunda postayı açmamak için kendini zor tuttu. Neyse ki postane evine yakındı.
Apartmana hızlı bir giriş yaptı. Merdivenleri hızlı çıkmaya gücü yetmese de olabildiğince hızlı çıkıyordu. Sonunda görüntüsünden hiç hoşlanmadığı ama kalmak zorunda kaldığı evin kapısı gözüktü. Zili birkaç kez öttürdü. Neredeyse kapıya vuracaktı ki karısı hâlâ yarı uyanık bir halde kapıyı açtı. Daha kadın ne oldu diyemeden Arif içeriye daldı. Güzel kokuların geldiği mutfağa yöneldi ve sandalyeye oturdu. Mektubu derin bir nefes aldıktan sonra açtı. Kâğıtta adını aradı, bulunca oradan okumaya devam etti. Birkaç saniye sonra, karısına müjdeyi verdi. Ankara’ya gideceklerdi. Karısı çok sevinmedi, Arif: İyi, bu gece hazırlıklara başlayalım yarın yola çıkarız. Hazırlayabilirsin değil mi bizim eşyaları?" Karısı: " Sen nasıl istersen Arif." dedi.
Yarın çok erken evden ayrıldılar, bundan dolayı evin sahibi de anahtarı teslim almak için geç kaldı. Bagaja valizler kondu, biletler kontrol edildi ve sokağa veda edildi. Arif, bir yandan Ankara’ya gittiği için mutluydu. Sonuçta bir memur için bu büyük bir olay. Ama geride bıraktığı gizemli İstanbul sokakları her zaman hatırlanacaktı.
Commentaires