Ece Altuncu
Bir süredir bu fırsatı bekliyordum ve okul gazetesinde bunun için en iyi yer olduğunu düşünüyorum. Bu romanı okuyunca hakkında yazı yazmayı istedim. Bu yazımla kim bilir belki biraz da olsa hissettiklerimi sizlere de hissettirebilirim.
Size yeni okuduğum Kuyucaklı Yusuf romanından bahsedeceğim. Önce kitabın yazarının hayatından kısaca bahsetmek istiyorum. Sabahattin Ali 25 Şubat 1907’de, Eğridere’de dünyaya gelmiştir. Roman yazarı, aynı zamanda da bir şairdir. Hepimizin bildiği “Kürk Mantolu Madonna” romanı ile ünlense de daha birçok ünlü romana sahiptir. Yazarlık dışında devlet kurumlarında da çalışmış, öğretmenlik de yapmıştır. Yazdıkları dolayısıyla tutuklanmış olsa bile yazmayı hiç bırakmamıştır. Belirli sebepler nedeniyle Türkiye’den ayrılmak için gittiği Bulgaristan sınırında ne yazık ki öldürülmüştür.
Okumayanlar veya okuyup da unutmuş olanlar için romanın konusuna da değinmek isterim. Kuyucak köyünde 1903 senesi sonbaharında, yağmurlu bir gecede gerçekleşen bir cinayet ile giriş yapmaktadır Kuyucaklı Yusuf romanı. Kaymakam Sâlahattin Bey, daha küçücük bir çocukken anası ve babası öldürülen Yusuf’u yanına almıştır. Roman, hayattan sıkılmış olan Sâlahattin Bey’in, hiç bir şeyden memnun olmayan eşi Şahinde Hanım’ın ve kızları Muazzez’in oluşturduğu bu aileye Yusuf’un da katılması ile başlarından geçen olayları anlatmaktadır. Romanın teması yalnızlık, özlem ve aşktır. Ana karakter Yusuf’un kişiliği romanın başlarında soğukkanlı olarak tanıtılsa da Yusuf’un ne denli duygusal bir karakter olduğu sonradan öğrenilir. Muazzez’e karşı hissettiği aşk, ona babalık eden Kaymakam Sâlahattin Bey’e hissettiği özlem, öldürülen dostu Ali’ye karşı hissettiği suçluluk duygusu… Hepsi, anası ve babasının ölü bedenleriyle aynı odada bir gece geçiren, yine de soğukkanlılığını korumayı başaran Yusuf’la aynı Yusuf’tur. Romanı okurken, Sabahattin Ali’nin Yusuf’un karakter gelişimini ustalıkla nasıl işlediğini görmekteyiz. Muazzez’in hayatının çoğu bölümünde ağabeyi olarak gördüğü insana karşı duyduğu o aşktan şüphe duymaması ve cesurca ifade edebilmesi de beni etkiledi.
Romanda toplumsal sorunlar eleştirilmiş ve kurguya eklenmiştir. Zengin bir adam olan Hilmi Bey’in oğlu Şakir karakteri birini öldürmüş olsa bile, suçunu rüşvet gibi ahlaksız bir yolla kaza süsü verdirmiştir. Romanda geçen şu satır ile de bu durumun asıl sebebi olan statü farklılığı gözler önüne serilmiştir, “Hilmi Bey’in oğlunun sahiden hapsedilebileceğini kabul etmiyordu. Hapishane ancak serseriler, köylüler ve aşağı tabakadan insanlar içindi; bir Hilmi Bey’in oğlu adam öldürse bile, onlarla bir tutulamazdı…” Ne kadar da doğru bir tespit ve üzücü bir gerçek.
Romanın akışı içinde kadın ve erkek eşitsizliği en çok vurgulanan sorunlardan biriydi. Romanda kadınların birer “evlilik eşyası” olarak gösterilmesi de bunun bir kanıtıydı. Romanda toplumun ve erkeğin kadını ezmesi konu olarak işlenirken, aynı zamanda toplum tarafından yüceltilen erkeklerin hissettiği baskı, “Sen evin erkeğisin.” gibi ifadelerin verdiği sorumluluk, “hanımının sözünü dinleyenlerin” toplumda ezik olarak görülmesi, erkeğin de toplumda ezilebileceğini okuyucuya göstermiştir. Belki de çoğumuz, çoğu konuda iki tarafın bakış açısından da baktığımızı zanneder ve ona göre karar veririz, peki gerçekten bakıyor muyuz?
Toplumsal sorunlar dışında, Muazzez ile evlenme hayalleri olan masum ve “iyi” karakter kategorisine giren Ali karakterinin ölümü sizce de acı değil miydi? Ben şahsen çok üzülmüştüm fakat diğer karakterlerin tepkileriyle karşılaştığımda çok şaşırdığımı belirtmek isterim. Çoğu rahatlamıştı! “İyi” kategorisine giren bir karakterin ölümünün çoğu sorunu çözebileceği, karakterlerin hayatlarında bu denli olumlu etki yaratabileceği kimin aklına gelirdi? Genelde “iyi” bir karakterin ölmesi kötü bir olaya veya sorunlara yol açmaz mı, diğer karakterler üzülmez mi? Peki Ali’nin ölümü sonucu ne oldu? Muazzez istemediği biriyle evlendirilmedi, Salahattin Bey kızını vermek durumunda kalmadı, Yusuf Muazzez’i kaybetmedi, Şahinde Hanım bir bakkala kızını vermediğine sevindi. Sabahattin Ali bu gerçekliği romanında ustalıkla kullanmıştır, buradan buna ulaşabilmemiz mümkün.
Yazarın betimlemeleri başarılı, anlatımı sürükleyici. Asla sıkılmadan okunabiliyor. Kitap kapak tasarımını da bir hayli beğendim. Canlı bir rengi ve sade bir tasarımı var, aynı zamanda arka tarafta bulunan bilgilendirme de ilgi çekici. Daha tartışabilecek çok konu var. Okumadıysanız “Kuyucaklı Yusuf”u okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Kaynakça:
Commentaires