Ali Berhan Palabıyık
İnsanlığın doğası, tarih boyunca filozoflar tarafından keşfedilip tartışılan kapsamlı ve çok yönlü bir konudur. Her filozof, insan olmanın ne anlama geldiği ve insanların dünyadaki yeri ile ilgili kendi görüşlerini öne sürdü. Bu görüşleri daha iyi anlamak için, bizi insan yapan benzersiz nitelikleri göstermek için benzetmeler kullanmak faydalı olabilir.
Bir görüş, René Descartes'ın görüşüdür. O, insanların diğer tüm hayvanlardan temel olarak düşünme ve nedenleme yeteneklerinden dolayı farklı olduğuna inanıyordu. "Düşünüyorum, o halde varım" dedi. Bu fikir, genellikle saat benzetmesiyle açıklanır. Bir saatin zamanı söylemek için tasarlanmış olduğu gibi, insanlar düşünmek ve nedenlemek için tasarlanmıştır. Saat, zamanı doğru bir şekilde tutmak için bir arada çalışan birçok hareketli parçadan oluşur. Benzer şekilde, insan zihni, düşünmek ve nedenlemek için bir arada çalışan birçok farklı zihinsel süreçten oluşur. Bu şekilde, saat benzetmesi, insan zihninin karmaşıklığını ve hassasiyetini göstermek için yardımcı olabilir.
Başka bir görüş, Aristotle'in görüşüdür. O, insanların rasyonel hayvanlar olduğuna inanıyordu. Akıl yürütme yeteneğinin insanları diğer hayvanlardan ayırdığını ve nedenleme kullanarak nihai amacımızın mutluluğu elde etmemizi sağladığını düşünüyordu. Bu fikir, bir araba benzetmesiyle karşılaştırılabilir. Bir arabanın A noktasından B noktasına gitmek için tasarlanmış olduğu gibi, nedenleme, bilgisizlikten bilgiye ve nihai olarak mutluluğa gitmek için tasarlanmıştır. Araba, hedefimize ulaşmamıza olanak sağlayan bir araçtır, aynı şekilde, nedenleme, nihai amacımıza ulaşmamıza olanak sağlayan bir araçtır.
Üçüncü bir görüş, Immanuel Kant'ın görüşüdür. O, insanların ahlaki varlıklar olduğuna inanıyordu. Ahlaki değerlendirmeler yapabilme yeteneğinin insanları diğer hayvanlardan ayırdığını ve ahlaki duygular kullanılarak adil ve uyumlu bir toplum oluşturulabileceğini ileri sürdü. Bu fikir, hayatta doğru yöne gitmemizi sağlayan bir pusula benzetmeli karşılanabilir. Pusula, yolculuğumuzda yol gösterir ve kaybolmamamızı sağlar. Benzer şekilde, ahlaki duygumuz, hayatta doğru eylemleri yapmamızı sağlar ve yanıltıcı eylemlerden kaçınmamızı sağlar.
Diğer taraftan, Friedrich Nietzsche insanlığın niteliği konusunda farklı bir görüşteydi. O, geleneksel ahlakın zayıf ve ezilenlerin güçlüleri denetlemek için çalıştığı bir ürün olduğuna inanıyordu. O, bireylerin sınırlamalarını aşmaya ve kendi değerlerini oluşturan "süper insanlar" olmaya çalışması gerektiğini iddia etti. Nietzsche'nin görüşü, sosyal normlar ve beklentiler tarafından sınırlandırılmayan, kendi yolunu seçen bir vahşi hayvan benzetmesiyle ifade edilebilir. Vahşi bir hayvan, bir kafesin kuralları tarafından denetlenmez ve kendi yoluyla keşfetmek ve hayatta kalmak için serbesttir. Benzer şekilde, Nietzsche, bireylerin sosyal normlar tarafından sınırlandırılmaması ve kendi değerlerini ve inançlarını oluşturması gerektiğini savunur.
Nihilist bir perspektiften bakıldığında, insanın doğası kendiliğinden anlam ve amaç içermeyen bir kavramdır. Nihilizm, everenin anlamsız ve ilgisiz olduğunu, insanların eylemlerinin ve varlığının sonuçta herhangi bir önemi olmadığını ileri sürer. Bu perspektiften, diğer filozofların bizi insan yapan benzersiz nitelikleri göstermek için kullandıkları benzetmeler, saat, araba, pusula ve vahşi hayvan gibi, sonunda hiçbir ağırlığı yoktur. Bunlar, anlamsız bir varlıkta anlam yaratmaya çalışan insan zihninin yarattığı yapay yapılardır.
Nihilist bir kişi, insanlık için kutsal bir amaç olduğu fikrini reddeder. Anlam ve amaç arama girişimi, boşa bir çaba olup, yerine, varlığın absürdlüğünü kabul etmek ve kişinin mevcut zamanını en iyi şekilde kullanması önerilir. Sonuç olarak, hayatın önceden belirlenmiş, bütün insanlık için tek olan herhangi bir anlamı yoktur ancak bu, hayatı “boş” bir şekilde yaşamak gerektiği anlamına gelmez. İnsanlar, hala kendi amaçlarını bulmak ve kendi anlamlarını yaratmak için çabalar.
Comments