top of page

Celal Kadri Kınoğlu ile Röportaj

Die Schüler der Lupe

Dora Kınoğlu

“16 Aralık 1964 tarihinde, İstanbul Pangaltı’da doğdu. İTÜ Makina Mühendisliği eğitimini son sınıfta bırakıp İÜ Devlet Konservatuvarı tiyatro bölümüne girdi. Okulu sınıf atlayarak üç yılda bitirdi. Genç oyuncular, Kenter Tiyatrosu ve Devlet Tiyatrosu’nda geçen 39 yıl boyunca, 45 oyunda oynadı, 12 oyun yönetti ve 4 oyun yazdı. En iyi erkek oyuncu ödülleri aldı, Devlet Tiyatroları Edebi Kurumunda çalıştı. İstanbul Devlet Tiyatroları sanat yönetmenliği yaptı ve sayısız öğrenci yetiştirdi. Uğurlugiller, Acemi Cadı ve Tatlı Hayat dizilerinde rol aldı. Cem Yılmaz ile çektiği “Ayzek ile bir gece/ Do not disturb” adlı film yakında Netflix’te gösterime girecektir. Tenor saksafon çaldığı caz grubu ile müzik dünyasına dahil oldu. Flu Tv’deki konuşmaları gençler tarafından YouTube’da çok sevildi. Ve kızına ithaf ettiği “Armağan” adlı romanı geçtiğimiz yıl yayınlandı.”


Tiyatroya ait hatırladığınız ilk şey nedir?

Hafta sonlarında annemlerle Şişli’de, Pangaltı’nda komedi tiyatrolarına giderdik. Karlı kış gecelerinde oyundan çıktıktan sonra hatırladığım şu olurdu; oyuncular çok ışıklı, pırıl pırıl, renkli, neşeli bir dünyada yaşıyorlar çok mutlular ve biz şimdi kar yağışı altında karanlık evimize dönüyoruz. Sahnedekilerin hayatı çok renkli, canlı ve bende bu hayatı yaşamak istiyorum.


Çocukluğunuzdan tiyatroya dair unutamadığınız özel bir anı var mı?

Nisa Serezli ve Tolga Aşkıner “Tatlı Kaçık” oyununu oynuyorlar. Palto altımda boyum uzasın da sahneyi görebileyim diye. Oyunun bir yerinde herkesle beraber ben de çok gülüyorum, gülüyorum, gülüyorum… Bir noktadan sonra ben duramıyorum ve baya böyle sinirlerim bozuluyor, kahkahalar, kahkahalar. Sonra Nisa Hanım sahnenin önüne geliyor “Sen ne tatlı çocuksun bakayım!” diyor “Aaa” diyorum bende saftirik bir şekilde beni sevdi zannediyorum. Meğerse oyun durmuş benim kahkahalarım yüzünden. Bizimkiler de beni rezil olduk diye oyunun ilk perdesinden sonra eve götürüyorlar.


İlk tiyatro deneyiminiz ne zamandı?

İTÜ Makinada Fakültesinde okurken arkadaşlarımla “Genç Oyuncular” diye bir tiyatro grubu kurduk. Artık orada da oynamaya başlayınca çok zevk aldığımı hissettim ve önümde bir yol ayrımı oluştu. Ben makine mühendisliği yapmak değil oyuncu olmak istiyordum. Çünkü bunu bütün kalbimle çocukluğumdan beri arzuluyordum.



Tiyatro size hayatta ne kazandırdı?

Tiyatro beni mutlu etti ve eğlendirdi. Tiyatro beni canlandırdı, gerçekten yaşadığımı hissettirdi.

Ama daha felsefi olarak, oynadığım roller sayesinde bu dünyaya başka insanların gözleriyle bakabilme şansını verdi. Başka insanların düşünceleriyle, korkularıyla onların arzuları ve özlemleriyle, acılarıyla bu dünyayı anlama şansı sundu. Bütün çalıştığım yazarlar ve yaratıcı yönetmenler de kurdukları dünya sayesinde bana birden fazla hayat yaşattılar ve ben de umarım bunu seyircilerime tattırabilmişimdir.


Oynadığınız oyunlar arasında unutamadıklarınızı sayabilir misiniz?

Albert Camus'nün “Caligula” , Arthur Miller’in “Cadı Kazanı”, Anton Çehov'un “Vişne Bahçesi”, Henrik İbsen’in “ Bir Halk Düşmanı” Türk oyun yazarlarından ise; Nazım Hikmet’in “Benerci Kendini Niçin Öldürdü”, Sait Faik ve arkadan çok severek oynadığım Murathan Mungan’ın “Bir Garip Orhan Veli”si. Ben bu oyunu 7 yıl boyunca Bursa Devlet Tiyatrolarında büyük bir heyecanla oynadım.


Orhan Veli’nin hangi şiiri sizi en çok etkiledi?

“Hürriyete Doğru” adlı şiiri beni çok etkilemişti.



HÜRRİYETE DOĞRU


Gün doğmadan,

Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.

Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,

İçinde bir iş görmenin saadeti,

Gideceksin

Gideceksin ırıpların çalkantısında.

Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;

Sevineceksin.

Ağları silkeledikçe

Deniz gelecek eline pul pul;

Ruhları sustuğu vakit martıların,

Kayalıklardaki mezarlarında,

Birden

Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.

Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin;

Bayramlar seyranlar mı dersin,

Şenlikler cümbüşler mi?

Gelin alayları, teller, duvaklar,

Donanmalar mı?

Heeey

Ne duruyorsun be, at kendini denize:

Geride bekleyenin varmış, aldırma;

Görmüyor musun, Her yanda hürriyet;

Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;

Git gidebildiğin yere...

Orhan Veli Kanık

Şiirin son dizesinde seyirci adeta coşuyordu. O şiiri giderek artan bir heyecanla -ki biz buna ‘crescendo’ deriz- hissediyordum. Ve işte buda bir oyuncunun mesleğindeki doruk noktalarından birisidir. Şunu bilirsin ki şu anda ben ne yaşıyorsam salondaki seyircilerin de hepsi aynı duyguyu yaşıyor kalplerinde.

Ve biz hepimiz şu anda yazarın yarattığı bu dünyada bu oyunculuk sayesinde tek bir ruha sahip oluyoruz. Tek bir duygu ve düşüncede buluşuyoruz. Böyle müthiş birleştiren, güç katan, yaşama anlam veren bir şeydir oyuncunun sanatı.

Ve benim neredeyse 40 yılım dolacak bu meslekte.

Hayatımın mutluluğuydu diyebilirim tiyatro.

Commenti


Yazı: Blog2_Post

Die Schülerzeitung der IELEV Özel Lisesi

©2020. Tüm hakları saklıdır. IELEV Okulları. Die Lupe Magnifier.

bottom of page