Defne Karaali
28 Eylül’de çıkan “Blonde” isimli film, dünyanın en büyük yıldızlarından biri olan Marilyn Monroe’nun ününün yükselişini, acısını ve gizemli ölümünü anlatıyor. Andrew Dominik tarafından yönetilen bu film aynı zamanda Joyce Carol Oates'in 2000 yılında kaleme aldığı Monroe'nun hayatının kurgusal anlatımına dayanıyor. Film boyu birçok ünlünün hayatına da kurgusal bir biyografi üzerinden değiniliyor. Daha yeni çıkmasına rağmen birçok eleştirmen film hakkındaki görüşlerini sosyal medyaya yaymış durumda. Marilyn Monroe'nun 36 yıl boyunca katlandığı tüm aşağılamalar ve dehşetler göz önüne alındığında - aile trajedileri, baba yokluğu, anne istismarı, yetimhanede geçirdiği zaman, koruyucu ailelerde geçirdiği zaman, yoksulluk dönemleri, değersiz film rolleri, zekasıyla ilgili hakaretler, akıl hastalığıyla mücadele, madde bağımlılığıyla ilgili sorunlar, cinsel saldırı, doymak bilmeyen hayranlarının yırtıcı ilgisi- çekilen film bir nekrofili eğlencesi olarak görülüyor.
Hollywood kendi makineleri hakkında film yapmayı da her zaman sevdiği göz önüne alındığında, kurbanları ve şehitleri hakkında film yapmayı da sevmesi şaşırtıcı değil. Üç yıl önce "Judy" adlı biyografik filmde Renée Zellweger Judy Garland'ın sorunlu hayatının sonlarına doğru yaşadıklarını canlandırmıştı. "Blonde" ise daha kapsamlı bir biyografik filme yöneliyor - yaklaşık üç saat süren bir film- Monroe'nun mutsuz çocukluğundan başlayıp, göz kamaştırıcı ama gittikçe kötüleşen şöhretini, iç karartıcı derecede kötü niyetli ilişkilerini, sayısız sağlık sorununu ve felaketle sonuçlanan düşüş sarmalını yeniden gözden geçiren kasvetli ve tanıdık bir yörüngeyi kucaklıyor.
Marilyn'i şöhretinin doruğunda tanıtan kısa bir girişten sonra film, korkunç, akli dengesi yerinde olmayan bekar annesi Gladys ile Norma Jeane adlı üzgün, yalnız küçük kıza geri dönüyor. Çocukluğu dehşet içerisinde geçer. Gladys soğuktur, şiddet yanlısıdır - ama Norma Jeane yetişkinliğe doğru ilerler, Cheesecake dergileri için modellik yapar ve çok geçmeden başka bir kabus olan film endüstrisine girer. Film platosuna adım attıktan kısa bir süre sonra, burada Bay Z olarak adlandırılan ve göründüğü üzre Monroe'nun yıldız olduğu 20th Century Fox stüdyosunun uzun süre başkanlığını yapan Darryl F. Zanuck'a dayanan bir adam tarafından tecavüze uğrar.
Oates, romanda tarihsel kayıtlardan yararlanıyor ama aynı şekilde gerçeklerle de oynuyor. Kitabın girişinde eleştirmen Elaine Showalter, Oates'in Monroe'yu "yirminci yüzyıl Amerika'sının bir simgesi" olarak kullandığını yazıyor. Showalter daha sonra, "bir kurbandan çok daha fazlası olan bir kadın" diye ekliyor.
Her bir anlatıyi sevdim. Afferin çocuklarımız. Teşekkürler