top of page
Die Schüler der Lupe

Atatürk Döneminin Ekonomi Modeli

Alp Buğdaycı


Kemalist dönem hakkında en tartışılan olgulardan bir tanesi kemalist ekonomik modeli olmuştur. 1950’lerde akademide liberalizm popülerken bu model liberalizmle bağdaştırılırken, 1960’ların ortalalarından itibaren Doğan Avcıoğlu ve Muammer Aksoy gibi sol aydınların kitapları ve yazıları sebebiyle Socialisme D'etat (devlet sosyalizmi) olarak tahayyül edilmiştir. Bugün bu kanı hâla Kemalist kesimde yaygındır, örneğin Atatürkçü Düşünce Örneği hala kemalist ekonomi modelinin Socalism’d Etat olduğunu sanmaktadır. AAD’nin kurucusu Muammer Aksoy’un Sosyal Demokrasi ve Atatürk kitabı bu sanının ana sebeplerinden biridir. Bence Atatürk döneminde yekpare olarak genellenebilecek bir Kemalist ekonomi modelinden ziyade dönemin şartlarına göre yoğurulan pragmatik bir iktisat anlayışı mevcuttur. Atatürk dönemi, ekonomik açıdan ikiye ayrılabilir. İşte bu makalenin amacı da bunları incelemektir.



1923-1930- Devlet Destekli Liberal Kalkınma

1920’lerde Türkiye’de devlet destekli bir Liberal kalkınma uygulanmıştır. Bu dönemde ortaya çıkan devlet modelinin, dünyada o dönemdeki konjonktürde belirmeye başlayan “sosyal devlet" modelinin belli unsurlarını içerdiğini ve ortaya çıkan ekonomik modelinde liberal yanı ağır basan “karma ekonomi" modelinin içeriğine sahip olduğunu ifade edebiliriz [1]. 1920’lerde izlenen iktisadi modelin önde gelen uygulaması ve sembolü İş Bankası'dır. 1924 yılında, Mustafa Kemal de dahil olmak üzere, rejimin önde gelenleri tarafından kurulan ve genel müdürlüğüne daha sonraki CHP hükümetlerinde bakanlık ve başbakanlık yapacak olan Celal Bayar’ın getirildiği İş Bankası, özel sektör ağırlıklı iktisat politikasının iyi bir örneğidir. Bankanın misyonu Türkiye'de özel sektörün desteklenmesi ve gelişmesi olarak özetlenebilir. Bu çerçevede erken dönemden itibaren, özellikle de partiye yakın kişilere kaynak aktarılması, ayrıcalıklar tanınması gündeme gelmiştir. Bu kesimler etrafında ortaya çıkan çeşitli yolsuzluklar nedeniyle, banka çevresinde nüfuz ticareti yapan kişiler bankanın Fransızca ismindeki “iş" sözcüğü kullanılarak, aynı zamanda “çıkarcı" anlamına gelen “affairiste"ler olarak anılıyorlardı. Çeşitli alanlarda süregelen veya yeni oluşturulan devlet tekellerinin çeşitli kişilere veya şirketlere devri yöntemi de devlet yoluyla özel sektör ya da milli burjuvazi yaratma siyasetinin sık sık kullanılan bir diğer yöntemi oldu. [2] [3] 1923-1930 arasında yukarıda ifade ettiğimiz gibi sanayileşme de özel sektöre bırakılmıştır, 1930’ların aksine devlet bu dönemde doğrudan genellikle sanayiye dahil olmamış, bunun yerine özel teşebbüsü sanayi faaliyetlerinde teşvik etmiştir.[4] [5] [6] Bunun en büyük kanıtı da Teşvik-i Sanayi Kanunudur. [7]

Feroz Ahmad bu dönemki ekonomik modeli şöyle yazar: “Kemalist Rejimin sözcüleri, François Guizot’nun Fransız burjuvazisine yaptığı tavsiyeyi benimsediler: "Enrichisez-vous Messieurs! (Efendiler, zengin olunuz). Artık barış gelmişti, siyasal risk olmadığı sürece, bu göreve yardımcı olmak için yabancı sermayeye başvurmak mantıklıydı. 1924’te İş Bankası’nın kurulması devletin ekonomi felsefesini sembolize ediyordu.”[8] Aynı şekilde Ahmad, bu dönemde kemalist rejimin tam laissez faire modeli(yani tam serbest piyasa) uygulamak istediğini yazar [9].

Şevket Pamuk bu dönemki ekonomik modeli şöyle anlatır: “1920’lerde ekonomide özel sektöre dayalı bir model öngörülüyordu. Ancak Ankara çevreleri ekonominin denetimini tümüyle piyasaya veya özel sektöre bırakmak niyetinde değillerdi. Zaten Ermeni ve Rum müteşebbislerin yokluğunda, böyle bir rolü üstlenecek güçte bir özel sektör de ortalıkta görülmüyordu. Kısacası 1920’lerdeki iktisat politikalarının temel yaklaşımı, özel sektör lehine ve özel sektörü güçlendirmek amacıyla sınırlı bir devlet müdahaleciliği olarak özetlenebilir.” [10] Mahfi Eğilmez’se bu döneme doğrudan liberal derken[11] ve Sinan Meydan bu dönemi “devlet destekli liberal kalkınma” olarak nitelemiştir.[12] Korkut Boratav, bu dönemin iktisadi yönetim biçimi hakkında şöyle yazar;

"1923-1929 dönemini “liberal” diye nitelemek yaygındır. Liberal sözcüğü, özel sermâyenin desteklenmesi' anlamında kullanılıyorsa, bu yaftaya itiraz etmeyebiliriz. Ancak liberalizm, genel olarak anlaşıldığı gibi, devletin ekonomiye müdahalesinin mümkün en az düzeyde tutulmasını ifâde ediyorsa, bu döneme 'liberal' demekle bazı ciddi yorum hatalarına yol açmış oluruz. Zirâ 1923-1929 yılları, devletin Özel sermâye birikimi lehine çeşitli dolaysız müdahaleler yaptığı bir dönemdi."[13] Erik Jan Zürcher’se 1923-1930 dönemi iktisadi politikalarının temelde liberal olduğunu, özel teşebbüse dayandığını fakat çeşitli alanlarda (örneğin demiryolları, sağlık, savunma sanayi) devletin müdahaleci davranmaktan çekinmediğini yazar.[14] Şevket Süreyya Aydemir, doğrudan 1923-1930 arası dönemin iktisat modelinin liberal olduğunu yazar.[15] Cemil Koçak’sa neredeyse tüm iktisat tarihçilerinin 1923-1929 döneminde izlenen modelin “liberal”/ “özel girişim yanlısı” olduğu konusunda hemfikir olduklarını yazar.[16]. Bu dönem için tam anlamıyla bir laissez faire modelinden (yani tam serbest piyasa) bahsetmek doğru olmaz, fakat var olan ekonomik modelin liberal yanının ağır bastığı aşikar bir gerçektir. Hülasa bu dönem hakkındaki ampirik iktisadi verilerde bu tezi destekler niteliktedir; 1928 yılında Gayri Safi Yurt İçi Hasıla içerisindeki yatırımlar yüzde 11’e kadar çıkmıştı, bunun yüzde 8’i özel sektöre, yüzde 3’ü ise devlete aitti. Yani denebilir ki tüm yatırımların yaklaşık %75’i özel sektördeydi. Devletin yatırımlarının neredeyse tamamı da ulaşım-altyapı-sosyal devlet yatırımlarıydı. Aynı şekilde bu dönemde GSYH içindeki tüm devlet harcamaları GSYH’nın %13-15 civarına denk gelmekteydi.[ Tüm verilerin Kaynakları: [17] [18] ] Bu bağlamda, bu veriler ışığında ifade edilebilir ki bu dönemde özel ağırlıklı bir ekonomi modeli uygulanmıştır. Bu bağlamda Türkiye Ekonomisi 1923-1930 arasında yıllık ortalama %9.5 gibi büyük bir rakamla büyüme sağlamıştır.[19]


1930-1939 Arasında Türkiye Ekonomisi(Sosyal Piyasalar-Devletçilik):

1929’da başlayan Büyük Buhran, Türkiye’yi de etkilemiştir, bu dönemde Osmanlı döneminden beri faaliyet gösteren Türkiye topraklarındaki en büyük borsa; Galata Borsası da krizden etkilenmiştir. 1929-1932 dönemi kemalist rejim için bir arayış dönemi olmuş[20] ve bunun sonucunda devletçilik denilen bir ekonomik model ortaya çıkmıştır. Bu bağlamda Kemalist Kadronun “Devletçilik” adını verdikleri bir ekonomik sistem ortaya çıkmıştır, peki bu devletçilik nedir? Kemalist Paradigma bu devletçiliği nasıl tanımlamaktadır, bu devletçilik sosyalist bir ekonomi midir yoksa?

Açıkçası devletçiliğin hiçbir zaman mutlak olarak uzlaşmaya varılan bir tanımı olmamıştır. Devletçilik ilk ortaya çıktığında Büyük Buhran’ın etkisiyle daha katı bir yorum içermekteydi ve bu yorum 1930’ların ortalarına kadar etkisini sürdürdü[21]. İsmet İnönü ve Recep Peker gibi katı bir etatist anlayışa sahip önemli mevkilerde kişiler koyu bir devletçilik yorumuna sahiplerdi [İnönü’nün devletçilik yorumu için Kadro Dergisindeki yazılarına veya kaynak 22’ye bakılabilir ve İnönü bu iktisadi modeli kalıcı olarak benimsiyorlardı.[23][24] [Peker’in iktisadi düşünceleri için kaynak 25’e bakılabilir]. Bu dönemde iktisadi fikirler açısından CHP’nin 2 fraksiyona ayrıldığı söylenebilir; “Birinci Çevre(veya İş Bankası çevresi” ve “İkinci Çevre(veya İsmet Paşa Çevresi)”. Birinci Çevre, Celal Bayar(iktisat vekili), Kılıç Ali(İstiklal Mahkemelerinin Ünlü Kel Ali’si), Salih Bozok(Atatürk’ün belki de en yakını), Nuri Conker, Fuat Bulda, Mahmut Soydan, Hasan Saka (Kendisi sonradan 1945 sonrası ekonomik liberalizasyonu yönetti ve İnönü tarafından başvekilliğe atandı, kendisi klasik liberal ekonominin savunucusudur.) gibi özel teşebbüsün üstünlüğünü savunanlardan oluşmaktaydı. İkinci Çevreyse; İsmet İnönü, Tevfik Rüştü Aras, Mustafa Şeref Özkan, Kâzım Özalp, Refik Saydam, Fuat Ağralı gibi kişilerden oluşmakta ve bu kişiler daha katı bir devletçi yorumunu müdafaa etmekteydiler.[26]

İktisadi olarak katı devletçi kanatın bu dönemde ağır bastığını söylemek zordur, hatta hala liberal kanat bazı açılardan üstün gelmekteydi(Örneğin anayasa açısından.[27]). Hülasa Recep Peker, 1935 4. CHP Genel Kurultayında devletin mevcut modelini “Liberal” olarak nitelendiriyor ve bunu üstü kapalı bir şekilde eleştiriyordu.[28] Nitekim, 1930’ların ortasına kadar güçlenen ve yaygınlaşan bu katı devletçi kanata, Feroz Ahmad’ın tabiriyle CHP içindeki Bayar’ın başını çektiği “Cumhuriyetçi Liberaller” veya Mete Tunçay’ın tabiriyle “İş Bankası Çevresi” karşı çıktı ve Atatürk’ün de yardımıyla da bu katı devletçi kanatı geri püskürttüler.[29] Örneğin, Bayar 12 Eylül 1933 tarihinde bir bildirge yayınlamış ve ferdi teşebbüsün önüne geçen katı devletçilik fikirlerini sert bir şekilde eleştirmiştir.[30] Aslında bu bildirge bir açıdan üstü kapalı olarak CHP’nin katı devletçi kanatını hedef almaktaydı. Aynı şekilde, Atatürk de İnönü’nün katı devletçi yorumlarından memnun değildi.[31] Bu sebeple Atatürk’ün de desteğiyle bu devletçilik tartışmasında Bayar’ın başını çektiği liberal cumhuriyetçi kanat ağır bastı.[32] Şu da ifade edilmeli ki CHP içindeki liberal-katı devletçi tartışması sadece iktisadi meseleler hakkında değil, sosyal meseleler üzerineydi de.( İnönü ekonomik meselelerde katı devletçi kanat içerisinde yer almasına rağmen sosyal meselelerde, Peker’in tersine özgürlükçü kanata yakındı.)

Bu dönemde bu anlaşmazlıkların Peker gibi birçok kişi katı devletçi kişi de bizatti olarak Atatürk’ün talimatıyla tasfiye edildi.[Peker’in tasfiyesi için kaynak: 33 ve 34] Bunun yanı sıra kemalizmi devlet sosyalizmiyle bağdaştıran Mahmut Esat Bozkurt’sa Başbakan İnönü’ye bile danışılmadan bizzat Atatürk’ün talimatıyla istifa ettirildi.[35](ekleme: İnönü bu kendisine sorulmadan yapılan bu tasfiyeye çok öfkelenmiştir ve hatta gece yarısı bunun için Atatürk’e sert bir telgraf yollamıştır. Bu telgrafın tam metni için bkz: kaynak 36) Bu tasfiyeler olurken de Bayar iktisat bakanlığındaki ve kabinedeki yeri daha da güçleniyordu. Şu da ifade edilmelidir ki, Bayar’ın İktisat Vekilliğine atanması, İnönü’nün itirazlarına rağmen yapılmış ve İsmet Paşa’ya rağmen olmuştu.[37] Celal Bayar’ın devletçilik anlayışı çünkü çok daha liberaldi. Bayar, Devletçilik hakkında şöyle konuşmaktaydı;

“Almanya’da… Büyük Frederik örnek fabrikalar yapmak ve bunları ilk fırsatta müstahsillere(üreticilere) mal etmek yolunu tutmuştu. Yaptıklarını satar, yeni fabrikalar kurarak şahıslara devrederdi… Bu sistemin bizde de tatbiki netice verir… Bizim devletçiliğimiz… Ferdin teşebbüsünü destekleyen bir devletçiliktir.”[38] Görülebileceği gibi Bayar burada açıkça kemalist devletçiliğin özelleştirmeye sıcak baktığını ifade eder.

Bu ekonomik felsefe farklılığından dolayı, kabine içerisinde İnönü ve Bayar’ın yine birçok anlaşmazlığı da olmuştur. Bayar, Cemal Kutay’la söyleşisinde bu anlaşmazlıkların en temel sebebinin iktisadi meseleler olduğunu; kendisinin ferdiyetçi ve piyasacı bir tavır benimserken İnönü’nün ise daha katı bir devletçi tavır takındığını dile getirir.[39] Aynı şekilde Bayar, Milliyet Gazetesine bir röportajındaysa şöyle konuşur:

“Atatürk, tedricen dar devletçilikten beriye doğru geldi. İsmet Paşa, olduğu yerde kaldı. Mesele budur.”[40]

Cemil Koçak, Atatürk ve İnönü’nün iktisadi görüşlerinin farklılıklarını şöyle yazar:

Bayar’ı İnönü'den farklı kılan, onun devletçiliği bir İktisadi politikası olarak geçici bir süre uygulamak, bu sırada özel girişime katkıda bulunmak ve bundan sonra da ekonomide liberalizmin tedricen yeniden ağırlık kazanmasına çalışmak gerektiğine inanmasıydı. İnönü ise, devletçiliği sürekli bir uygulama olarak görüyordu. Bu görüşte, muhtemelen, CHP Umumî Katibi Recep Peker’den etkilenmekteydi. İnönü, elbette özel girişime karşı değildi. Ancak uygulamada, özel girişim-devlet işletmeciliği tercihi, devletçilik lehine gelişme eğilimindeydi.”[41]

İfade edildiği gibi Atatürk de Bayar’ın yorumuna daha yakındı;

“Atatürk ise, 19301u yılların ikinci yansında kurulmaya çalışılan "yepyeni bir güdümlü ekonomi düzeni" konusunda aslında Bayar ile aynı görüşleri paylaşıyordu. Özel girişimin başarılı olabileceği alanlarda devletin yatırım yapmasını, devlete yüklenmiş gereksiz bir ağırlık olarak görüyordu. Devlet, ancak özel girişimin ulaşamayacağı alanlara müdahale etmeliydi. Zaten bir süre sonra, özel kesim güçlendiği oranda, bu tür müdahalelere gerek de kalmayacaktı.”[42]

Bunun yanısıra Atatürk’ün Bayar hakkındaki şu ifadesini de göz önünde bulundurmak gerekir;

“ Bilesiniz ki, Mahmut Celal Bey Türkiye’nin en büyük iktisatçısıdır.”[43]

Mustafa Kemal Atatürk’ün devletçilik hakkındaki fikirlerini daha iyi anlamak için, bizzat kendisinin kaleme aldığı Medeni Bilgiler kitabında Devletçilik açıklamasına bakılmalıdır:

Devletin bu konudaki çalışmasının sınırını çizmek ve dayanacağı kuralları belirlemek, diğer yandan yurttaşın kişisel girişim ve çalışma özgürlüğünü kısıtlamamış olmak, devleti yönetmeye yetkili kılınanların düşünüp belirlemesi gereken sorunlardır.

İlke olarak devlet, bireyin yerine geçmemelidir. Fakat, “bireyin gelişmesi için genel koşulları göz önünde bulundurmalıdır.” Bir bireyin kişisel etkinliği ekonomik ilerlemenin ana kaynağı olarak kalmalıdır. Bireylerin gelişmesine engel olmamak, onların her açıdan olduğu gibi, özellikle ekonomik alanda özgürlüğü ve girişimleri önünde, devletin kendi çalışmasıyla bir engel oluşturmaması, demokrasi ilkesinin en önemli temelidir. O hâlde diyebiliriz ki, “bireylerin gelişmesinin, engel karşısında kalmaya başladığı nokta, devlet etkinliğinin sınırını oluşturur.”[44]

Yine Mustafa Kemal Atatürk şöyle devam eder:

Özetle Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlerin, demokrasi ana ilkesinden ayrılmamakla birlikte, “ılımlı devletçilik” ilkesine uygun yürümeleri bugün içinde bulunduğumuz durumlara, koşullara ve zorunluluklara uygun olur.

Bizim izlenmesini uygun gördüğümüz “ılımlı devletçilik” ilkesi; bütün üretim ve dağıtım araçlarını bireylerden alarak, ulusu büsbütün başka temeller içinde düzenlemek amacını izleyen sosyalizm ilkesine dayanan kolektivizm ya da komünizm gibi özel ve bireysel ekonomik girişim ve çalışmaya olanak vermeyen bir sistem değildir.”[45]

Ağustos 1935’de İzmir Fuarında Mustafa Kemal, Devletçilik üzerine şöyle konuşmuştur: “Fertlerin hususi teşebbüslerini ve şahsi kabiliyetlerini esas tutmak, fakat büyük bir milletin ve geniş bir memleketin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket ekonomisini devletin eline alması esasına dayanarak Türkiye'nin tatbik ettiği devletçilik sistemi, on dokuzuncu asırdan beri sosyalizm nazariyatçılarının ileri sürdükleri fikirlerden alınarak tercüme edilmiş bir sistem değildir.”[46]

İfade edildiği gibi bu devletçilik tartışmasında ağır basan taraf Liberal kanat olmuştu. 1937 yılında İnönü’nün istifası sonrası(İnönü’nün istifasında şüphesiz ki birçok etken vardır, fakat bu faktörlerden bir tanesi de Atatürk ile ekonomik konularda fikir ayrılıklarıydı. Zira hatıratlarında İnönü de böyle yazar.) iktisat politikalarındaki bu liberal tutum daha da netleşmişti.[47] Hatta İnönü bile özellikle 1945 sonrası bu katı devletçi yorumundan feragat eder. Zira 1945-1950 arası CHP hükümetleri, İnönü’nün de takdiriyle ağırlıklı olarak liberal iktisat politikaları benimsemiştir.[48 ] [49]1960’lardaysa İsmet İnönü Kemalist Devletçilik ilkesinin Ortanın Solu olduğunu ifade eder ve aynı şekilde Devletçilik ile 1930’larda Amerika’da uygulanan F.D. Roosevelt’in Sosyal Liberal “New Deal” politikalarıyla bağdaştırır. [50] [51] [52] (Ekleme: Yukarıda kemalist dönemde sıkı bütçe politikası izlendiği ifade edilmiştir, bu bağlamda nasıl bu New Deal ile bağdaştırılabilir gibi sorular sorabilir; Fakat halbuki New Deal döneminde de tarihteki diğer Keynesyen politikalarla karşılaştırınca çok daha sıkı bir bütçe politikası görmekteyiz, öyle ki bu dönemde Amerikan Başkanı F. D. Roosevelt bizzat John Maynard Keynes yüzünden sıkı bütçe politikası(“Bugdet Conservatism)” yüzünden eleştirilmiş, Demokrat Parti içinde birçok kişi New Deal’ın fazla muhafazakar bir anlayışa sahip olduğunu ifade etmiştir.[53]) İsmet İnönü’nün kendisi de Atatürk’ün iktisadi fikirlerinin kendisinden farklı olduğunu ifade eder. İnönü şöyle der; “Atatürk Devletçi değildi. Liberal ekonomiden yana idi.”[54][55]

Şimdi Devletçilik modelinin pratikte uygulanmasına geçelim:

1923-1930 arasında sanayileşme çoğunlukla özel sektöre bırakılmıştır, aynı şekilde şunu da ifade etmek gerekir ki, Türkiye hükümeti iktisadi faaliyetlerde gelişmişliğin temel indikatörü olarak Sanayileşme oranını kullanmış ve sanayileşmenin modern iktisadi yaşamın kaçınılmaz bir sonucu olacağını savunmuştur, bu dönemde ağır sanayinin özel sektörce yavaş gelişmesi yüzünden İsmet İnönü gibi devlet adamları planlı kalkınmada ısrar etmişlerdir[56], halbuki sanayileşme oranı aslında çok güvenilir bir gösterge değildir, zira o zaman karşımıza Zelanda gibi zirai ekonomiye dayanan ülkeler çıkmaktadır.. Halil İnalcık, Japonya-Türkiye Modernleşmesi adında 1962 yılında New York’ta katıldığı konferansta sanayileşmenin konferansta modernizasyon ve modern iktisadi yaşamın kanıtı olarak sayılmadığını aktarır:

“Endüstrileşmenin modernizasyona götüren başlıca amil olduğu fikri itirazla karşılandı.(Zelanda gibi zirai ekonomiye dayanan cemiyetlerin pekâlâ modern sayıldığı kaydedildi)”[57] Fakat şunu da hesaba katmak zaruridir, Gayri Safi Yurt İçi Hasıla, 1937 yılında ilk kez Amerikan ekonomistler tarafından formüle edilmiş ve 1945 yılında Ekonomik gelişimin en temel indikatörü olarak Bretton Woods Konferansında popülaritesini kazanmıştır, bu sebeple bu dönemde Ankara’nın bakabileceği bir Gayri Safi Yurt İçi Hasıla verisi mevcut değildi.

Devlet, 1930 sonrası özellikle sanayiye ve imalata girişmeye başlar, aynı şekilde bu dönemde Merkez Bankasının kurulması da devletin regülasyon ve denetim mekanizmasını arttırdığının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Bu dönemi daha iyi anlamak için yine yatırımların dağılımına bakmak yerinde olacaktır. 1930’lu yıllarda yatırımlar, GSYİH’nin yüzde %10’una tekabül etmektedir. Özel Sektör yatırımları %5’e inmiş, Devlet kesiminin yatırımları ise %5’e ulaşmıştır[58] [59] Tüm Devlet yatırımlarının yarısından fazlası demiryolları, ulaşım projeleri ve diğer sosyal yatırımlara ayrılırken, tüm kamu yatırımlarının sadece %25’i Sanayileşmeye ve planlı kalkınmaya ayrılmıştır[Kaynak 159 ve 160 ile aynı], bu da GSYİH’nin sadece yaklaşık %2’sine tekabül etmektedir. Bu bağlamda, bu iktisadi veri ışığında; devletin sanayileşme programlarının sınırlı kaldığı kolaylıkla ifade edilebilir[60]. 1930’larda tüm devlet harcamaları ise GSYİH’nin %15-19’una tekabül etmekteydi.[61] [62] Ayrıca 1939 yılında, resmi istatistiklere göre tüm imalat sanayi ve enerji alanında toplam istihdamının %10’u devlet tarafından sağlanmaktaydı, bu şu anlama gelmektedir ki Sanayi Sektörünün ezici çoğunluğu(yani yüzde 90’ı) özel sektördeydi.[63][64] Bu bağlamda Şevket Pamuk şöyle yazar: “Bu durumda ekonominin güçlü sayılabilecek büyüme performansını sanayi sektöründeki devlet kuruluşlarının sadece kendi başlarına yarattığını söylemek kolay değildir.”[65] Sonuç olarak istatistikler ışığında bu dönemdeki iktisadi modelin 1920’lere göre daha devletçi olduğu tartışmasızdır. Fakat buna rağmen Bayar’ın başını çektiği piyasacı kanatın iktisat politikalarında üstün bastığı ortadadır. Bu dönemin genel iktisadi modelini sosyal piyasalar olarak adalandırmak yerinde olacaktır. Devletin, ekonomideki rolünün artmasına rağmen, bu artış ampirik olarak gözlemlenirse toplam ekonomik hacim içerisinde yüzde 7’lik bir artış gerçekleşmiş, planlı kalkınmaysa Sovyetler Birliği’yle karşılaştırılamayacak kadar sınırlı kalmış, sadece GSYH’nin yüzde 2’sini kaplamıştır. Bu dönemde Büyük Britanya gibi önde gelen bir kapitalist ülkenin GSYH içindeki tüm kamu harcamaları yüzde 28-45 arasındayken [66], ABD’de bu sayı 1929 öncesi sadece yüzde 10 civarındaydı, 1930’lardaysa New Deal ekonomi politikalarının etkileriyle devlet harcamalarının GSYH’ye oranı yüzde 20’ye kadar çıkmıştır.[67]



Kaynak 1: Hüseyin Akyıldız/Ömer Eroğlu, The Economic Policies Pursued Up To Now From The Foundation Of The Turkish Republic, SF, 47

Kaynak 2: Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 182

Kaynak 3: Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, SF. 179 ve 274-274

Kaynak 4: Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi: 1908-1993, SF. 40

Kaynak 5:Murat Koçtürk, Meryem Gölalan, 1923-1950 Türkiye Ekonomisinin Yapısal Analizi, SF. 52-53

Kaynak 6: Hüseyin Yücel, Cumhuriyet Ekonomisinin Kuruluşu ve Gelişimi, SF. 74

Kaynak 7: Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 181

Kaynak 8: Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, SF. 137

Kaynak 9: Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, SF. 138

Kaynak 10: Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 180-181

Kaynak 11: Mahfi Eğilmez, Makroekonomi, SF. 28

Kaynak 12: Sinan Meydan, Atatürk Etkisi, SF. 285

Kaynak 13: Korkut Boratav, Atatürk Döneminin Ekonomik ve Sosyal Sorunları, SF. 42

Kaynak 14: Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, SF. 230

Kaynak 15: Şevket Süreyya Aydemir, Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam 3. Cilt, SF. 331

Kaynak 16: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF. 30

Kaynak 17: Şevket Pamuk, Türkiyenin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF.189

Kaynak 18: Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, SF. 233-237

Kaynak 19: Angus Madison, Historical Statistics of The World Economy(ekleme: Angus Madison Dünyadaki en önde gelen tarihsel süreç içerisinde GSYH veya Kişi Başına düşen milli gelir çalışmalarına sahip İktisatçıdır, IMF ve OECD Madison’un verilerini kabul eder)

Kaynak 20: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF. 30

Kaynak 21: Feroz Ahmad, From Empire To Republic, Cilt 2, SF. 14

Kaynak 22: Herbert Melzig, İnönü Diyor Ki, SF. 163-164

Kaynak 23: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF. 43

Kaynak 24: Feroz Ahmad, From Empire To Republic, Cilt 2, SF. 14

Kaynak 25: Recep Peker, İnkilap Dersleri, SF. 70, ve 100-107

Kaynak 26: Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek-Parti Yönetiminin Kurulması 1923-1931, SF. 264

Kaynak 27: Bülent Tanör, Osmanlı Türk Anayasal Gelişmeleri, SF. 290-313

Kaynak 28: Şevket Süreyya Aydemir, Tek Adam, Cilt 3, SF. 451

Kaynak 29: Feroz Ahmad, From Empire To Republic, Cilt 2, SF. 14

Kaynak 30: Korkut Boratav, Türkiye’de Devletçilik, SF. 172

Kaynak 31: Sebahattin Çöl, Understanding of Democracy in the Turkish Public Opinion During 1930 Muncipality Election and 1946 General Election in Turkey, SF. 24

Kaynak 32: Feroz Ahmad, From Empire To Republic, Cilt 2, SF. 14

Kaynak 33: Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, SF. 490-492

Kaynak 34: Feroz Ahmad, Modern Türkiye’nin Oluşumu, SF. 99

Kaynak 35: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF 25-26

Kaynak 36: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF 26

Kaynak 37: Taha Akyol, Kuvvetler Ayrılığı Olmayınca, SF. 12

Kaynak 38: Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, SF. 294

Kaynak 39: Cemal Kutay, Celâl Bayar'm Yazmadığı ve Yazmayacağı Üç Devirden Hakikatler, SF. 142-146.

Kaynak 40: Her Hatla Bir Sohbet... Konumuz: Atatürk, Konuğumuz: Celâl Bayar, Milliyet, (İki Kısım). (12.11.1974).

Kaynak 41: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF. 43

Kaynak 42: Cemil Koçak, Türkiye’de Milli Şef Dönemi, Cilt 1, SF. 43

Kaynak 43: Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Politikada 45 Yıl, SF. 131-132.

Kaynak 44: Mustafa Kemal Atatürk, Vatandaş için Medeni Bilgiler, SF. 209

Kaynak 45: Mustafa Kemal Atatürk, Vatandaş için Medeni Bilgiler, SF. 212

Kaynak 46: Bernard Lewis, Modern Türkiye’nin Doğuşu, SF. 385

Kaynak 47: Erik Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, SF. 230

Kaynak 48: Feroz Ahmad, Demokrasi Sürecinde Türkiye, SF. 37-39 ve 134-136

Kaynak 49: Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 225-227

Kaynak 50: 29 Temmuz 1965, Milliyet Gazetesi

Kaynak 51: 17 Temmuz 1965, Ulus Gazetesi

Kaynak 52: Yunus Emre, CHP, Sosyal Demokrasi ve Sol, SF. 86-88

Kaynak 53: Eric Rauchway, The Great Depression and The New Deal, SF. 115

Kaynak 54: Abdi İpekçi, İnönü Anlatıyor, SF. 36

Kaynak 55: Atatürk-İnönü Ayrılığı, Milliyet Gazetesi, 04.01.1975

Kaynak 56: Hüseyin Yücel, Cumhuriyet Ekonomisinin Kuruluşu ve Gelişimi, SF. 88

Kaynak 57: Halil İnalcık, “Türkiye ve Japonya’nın Siyasi Modernleşmesi” Üzerine Bir Konferans adlı makalesi

Kaynak 58: Şevket Pamuk, Türkiyenin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 189-190

Kaynak 59: Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, SF. 233-237

Kaynak 60: Şevket Pamuk, Türkiyenin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 191

Kaynak 61: Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, SF. 535

Kaynak 62: Şevket Pamuk, Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 190

Kaynak 63: Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi, SF. 326

Kaynak 64: Şevket Pamuk, Türkiyenin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 190

Kaynak 65: Şevket Pamuk, Türkiyenin 200 Yıllık İktisadi Tarihi, SF. 190

Kaynak 66: https://www.economicshelp.org/blog/5326/economics/government-spending/


13 görüntüleme

Son Yazılar

Hepsini Gör

Savaş

Kendine İnan

Comments


Yazı: Blog2_Post
bottom of page