top of page

Öteki Bahçe’nin Renkleri

  • Die Schüler der Lupe
  • 15 Oca 2022
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 16 Oca 2022

Sıla Akdeniz Duru



Bugünlerde Netflix’ te yayınlanan “Kulüp” adlı dizi, ülkemizde yıllardır üstü örtülen yakın tarihe ilişkin bazı olayları tekrar gündeme getirdi. Ben de bu vesile ile okuduğum bir kitabı hatırladım ve konuyla ilgilenenlere tavsiye olması açısından bu yazıyı yazmaya karar verdim.

Ali Kırca’nın Öteki Bahçe adlı romanı 1967'ten 1980'e kadar süren 13 yıllık bir "arkadaşlık" ve "arayış" hikâyesini anlatırken aynı zamanda Türkiye'nin yakın ama uzak, yakın ama görmezden gelinen "öteki" tarihine de ışık tutar. Yapıtın arka planını, 6-7 Eylül olayları, 16 Şubat Kanlı Pazar, 12 Mart muhtırası, 1 Mayıs 1977 ve 12 Eylül darbesi gibi olaylar oluşturur.

Roman, dönemin gençliğinin içinde olduğu sosyalist düşünceler ve bu düşüncelerin getirdiği heyecan, ülkelerine dair umut ve aynı zamanda toplumdaki kutuplaşma ekseninde geçer. Ötekileştirme, kimlik sorunsalı, arayış, aşk, arkadaşlık, intikam gibi temalar, olayların arka planını oluşturan tarihi sürece yedirilmiştir.

Yapıt, 1967 yılında Heybeliada'da başlar. O sıralarda henüz Deniz Harp Okulunda askeri öğrenci olan Metin, Boran, Ateş ve Süvari'den oluşan "kare-as" Fenerbahçe ile oynayacakları özel maça çıkaracakları gizli oyuncu için hocalarını ikna etmeleri ile başlar. Böylece zaman zaman kopuşlar olsa da davaları ve arkadaşlıkları devam edecek olan "kare-as" grubunu ve romandaki “arayışın” temel figürleri olan Niko ve Leyla ile tanışılır.

"Kayıp Çocuk" Niko üzerinden 6-7 Eylül olayları anlatılır. Azınlıklara karşı, Türkiye tarihinde görülmüş en büyük yağma ve tahrip eylemlerinden biri olan bu olaylarda 12 kişi ölmüş, 300’e yakın yaralı olmuş ve 2500 civarı Rum vatandaş, dükkânları, evleri yağmalanarak göçe zorlanmıştır. Kolay kolay Türk edebiyatında ya da Türk edebiyatı kanonlarında yer almayan bu konu, Eleni adında bir Rum kadın tarafından "öteki"nin gözüyle anlatılır.

Eleni, Niko ve Leyla'nın (Evengia) büyükanneleridir. Niko bu olaylar sırasında ailesini kaybetmiş ve Eleni ve ailesi çocuğa sahip çıkıp büyütmüştür. Zorunlu göçle birlikte Yunanistan'a giden aile orada yaşayamamış, aidiyetsizlik duygusu içinde kendilerine şu soruyu sormuşlardır: "Gurbet! Hangisiydi gurbet? Yalnız Niko için değil, bizim için de... Hangisi? Yunanistan mı gurbet, Türkiye mi sıla? Türkiye mi gurbet, Yunanistan mı sıla?" (59). Bunun üzerine Eleni iki torunu alıp Heybeliada'da babasından kalma bu eve yerleşmiştir.

Romanda, bu üç karakter üzerinden yoğun bir şekilde "ötekileştirme", "azınlık meselesi" ve "kimlik arayışı" konularına değinilir. Kimlikleri yüzünden sık sık sorun yaşayan bu ailenin kurdukları arkadaşları, aşkları, gelecekleri hep belli bir noktada tıkanmaktadır: Rum olmaları.

Niko küçük yaşta oldukça büyük bir travma yaşar ve olaylar kendisine anlatılan kadar hatırlar. Yıllar boyunca Rum kimliği ve onun getirdiği sorunlarla boğuşurken yıllar sonra aslında kimliğinde başka bir karmaşa daha ortaya çıkacak ama bunu hiçbir zaman öğrenemeyecektir. Bir yandan da Leyla ya da Rum ismiyle Evengia yine kimliği yüzünden çok sevmesine ve sevilmesine rağmen, bir Türk ailesinin kendisine hoş bakmayacağı düşüncesiyle yarım kalmış bir aşkın üzüntüsünü taşıyacaktır. Yazar, burada romanın filozof karakteri Ağrılı İhsan üzerinden "Hangi kimlik seni sen yapar?" sorusunu sık sık okura düşündürür.

Metin, adlı karakter üzerinden roman ilerler. Metin de özgürlükçü düşüncelere kapılmış, heyecanlı duygulu ve nahif bir karakterdir. Okulda arkadaşları ile düşünceleri yüzünden sık sık ceza alan bu grubun hassas üyesidir. Metin üzerinden 16 Şubat "Kanlı Pazar"ın anlatılmasıyla başlayan süreç hapishanede devam eder. "Yaklaşık 15 yıl süren süreçte sokaklar kan gölüne dönmüş, hayatlar paramparça ve yerle yeksan olmuştur." En sonunda 12 Eylül 1980 yılında öldürücü "darbe" gelmiştir.

Dönemde tüm dünyayı saran siyasi hareketler, Türk gençlerini de etkilemiş ve tam bağımsız Türkiye isteyen gençler, 16 Şubat 1969'da 6. filoyu protesto etmek için yürüyüşe geçmiştir. Ancak biraz da kirli yollarla çıkan olaylarda, polisin de önlemek adına çok müdahil olmaması üzerine ortalık karışır. Bu olayı da daha çok Metin ve arkadaşları üzerinden görülür. Sürece dair olan şiddet, baskı, hukuk, adalet, suç- suçlu gibi kavramlar bu bölümlerde sorgulanır.

Romanda kimlik meselesinin sorgulandığı bir diğer karakter Ağrılı İhsan'dır. Ağrılı İhsan üzerinden kimlik meselesi bir kez daha vurgulanırken, "Kürt meselesine" de kısaca değinilir. Arkadaşlarından çeşitli yönleriyle farklı olan ve biraz fazlaca idealize edilmiş bu karakter romanın sonlarına doğru mistik, âlim bir kişiye dönüşür.

"Öteki"ler sadece azınlıklar üzerinden değil, toplumda çeşitli yönlerden öteki konumuna düşmüş kişiler üzerinden de anlatılır. Ancak bu kadar çok iç içe geçmiş hikâye çok hızlı başlayan ve ilerleyen romanı biraz ağırlaştırır. Aynı aşkı farklı yönlerde yaşayan iki kadının yüzleşmeleri ile biten roman, acı bir sürprize yönlendirir okurunu ve okurun kafasında kurgusal anlamda bazı boşluklar bırakabilir. Ancak yine de, bu boşluklara rağmen okurun damağında hoş bir tat kalır.

Roman boyunca kullanılan şarkılar, döneme dair oldukça detaylı anlatımlar okunması kolay ve zevkli bir eserin ortaya çıkmasına katkıda bulunuyor. Ayrıca yine bir adalı olan Sait Faik'e öykünerek yaratılmış olan Fotoğrafçı Fikri karakteri de romana renk veren unsurlardan.

Anlatıcı mekânları da verimli kullanıyor. Heybeli Ada'da başlayan hikâye Ağrı’dan İsveç'e, Çanakkale'den Limni'ye kadar uzanıyor. Özellikle romanın Ağrı'da geçen kısımları okur açısından oldukça keyif verici. Ağrılı İhsan’ın ağzından darbenin anlatıldığı şu bölüm örnek olarak verilebilir: "Sürbahar da uzak İstanbul'a... Kaderi de uzak, iklimi de, dağ çiçekleri de, kekikleri de... Her yerden ve her şeyden o kadar uzak ki, düşün, daha askeri darbe bile uğramadı buralara. Bak, sokağa çıkma yasağını bile sokakta dinledik, anla artık!" (407)

Öteki Bahçe, Türkiye’nin yakın tarihinde görmezden gelinen bazı olaylara bir edebiyatçı gözüyle bakmak isteyenler için keyifle okunacak, kurgusuyla yer yer okuru boşluğa bıraksa da genel olarak sürükleyici bir eser. Romanın filozofu Ağrılı İhsan dünyayı şöyle tanımlar: "Bu dünyada vakit geçirmek için varız. Başka bir anlamı yok hayatın!" (389). Gerçekten böyleyse bile en azından iyi vakit geçirmek ve güzel, kaliteli okumalar yapmak adına bir başlangıç yapmak için bu kitabı okursanız iyi bir başlangıç yapmış olursunuz.

Comentarios


Yazı: Blog2_Post

Die Schülerzeitung der IELEV Özel Lisesi

©2020. Tüm hakları saklıdır. IELEV Okulları. Die Lupe Magnifier.

bottom of page